2 Ocak 2010 Cumartesi

ÖNEMLİ OLAN RUH GÜZELLİĞİ PALAVRASI

Kime sorarsanız sorun, size mutlaka hayatını birlikte geçirmek istediği kişinin dışının değil de içinin güzel olmasını dilediğini söyler. Bakkalın çırağı, komşunuz, kuzeniniz, liseden en yakın arkadaşınız, iş partneriniz, patronunuz ya da ülkenin en ünlü kişisi ve hatta dünya çapında starlar; hepsi “beni sevsin, gözü dışarıda olmasın ona beslediğim duygulara sahip çıksın; özetle ruhu güzel olsun’ ister. Hadi canım oradan, yemeyin artık bizi, kesin bu palavrayı. Kesin ki artık hepimiz rahat nefes alalım.
Madem ki ruh güzelliği, huy güzelliği aranmakta o zaman neden herkes fiziksel bir savaş içinde? Neden tüm kadınlar dekoltelerini sonsuza az kalaya kadar açmakta, erkeklerde balkondan artık çıkma kata dönen göbeklerini eritmek için yaşamakta??? Neden, neden ve neden?
Çok basit, güzel görünmek için; çok kolay yöntem, dışını boya içinin tadilatıyla hiç uğraşma! Popüler kültürün getirdiği sonuçlar doğrultusunda sadece güzel insanların prim yaptığı ( güzel de kime denmekteyse, anlayamadım bir türlü ama) günümüzde tekil şahıslar dünyayı işgal etmeye devam etmekte. Tekil şahısların arabaları, tekil şahısların evleri, tekil şahısların kafelerde oturduğu masalar, tekil şahıs hikayeleri, tekil şahıs hayalleri.......
Eski nesille aramızdaki en büyük fark, hep aynı şeyi günlerce, aylarca, yıllarca hiç bıkmadan yazacağım; “Tek yastıkta kocayamamak”! Babamın annemle onu hiç güzel bulduğu için evlendiğini sanmıyorum. Sizlerin de, anne ve babalarınızın birbirlerinin fiziksel görüntülerinin, birbirlerine çok çekici geldiği için doğup da bu yazıyı benimle birlikte paylaştığınızı hiç mi hiç sanmıyorum. Anneannelerimizin, babanelerimizin, dedelerimizin, halalarımızın, eniştelerimizin; hani o ölene dek evli kalan çoğul kişilerin neden bir yastıkta kocadıklarını biliyor musunuz? Çekim gücünü aştıkları için! Çekim gücünü aşıp da ruha inebildikleri için bu dünya bugünlere kadar gelebildi, üreyebildi, çoğalabildi. Ve ne yazık ki alınan bu miras ‘elektrik davasına’ tökezleyiverdi.
Bugün herkes birbirini fiziksel görüntüsüyle, etiketiyle değerlendiriyor. En seksiyi arıyor ( sanırım boynuz yeme sayısında rekor kırmak için), en çekicinin peşinden koşma hayallerini kuruyor. Bırakalım artık bu ‘içi güzel olsun, dış görüntü gelip geçici’ palavrasını. Bırakalım da herkes kağıtlarını açıkça masaya koyup oynasın oyunu artık. Ben ve benim gibiler resti çoktan çektiler de, o resti dış dünyanın alaca bulacasından gören olmadı. Şapkalarımızı çıkarıp artık düşüncelerimizle başbaşa kalalım. Neyi savunuyorsak, onu yaşayalım. Savunduğumuzu yaşayamıyorsak da, bırakalım savunmaları.
Şimdi çok iyi anlıyorum yazar Antoine de Saint-Exupéry' nin dünyaca ünlü kitabı Küçük Prens’in neden çocuk yaşta okunması gerektiğini...... Hayatımdaki en özel kitaptır ve hep çocukken anlaşılmadığı için büyüdüğümüzde defalarca okumamız gerektiğini savunmuşumdur. Küçük Prens’in öyle bir sayfası vardır ki, yeryüzündeki en yüce duyguyu, sevgiyi o kadar net özetler ki, lafı da uzatmaya hiç gerek yok aslında.............
“Güzelsiniz ama boşsunuz diye ekledi. Kimse sizin için canını vermez. Buradan geçen herhangi bir yolcu benim gülümün size benzediğini sansa bile. O tek başına topunuzdan önemlidir. Çünkü, ÜSTÜNÜ FANUSLA ÖRTTÜĞÜM ODUR, RÜZGARDAN KORUDUĞUM ODUR, KELEBEK OLSUNLAR DİYE BIRAKTIĞIMIZ BİR KAÇ TANENİN DIŞINDA BÜTÜN TIRTILLARI UĞRUNDA ÖLDÜRDÜĞÜM ODUR. YAKINMASINA BÖBÜRLENMESİNE, HATTA SUSMASINA KULAK VERDİĞİM ODUR. ÇÜNKÜ BENİM GÜLÜMDÜR, O “.......................................................................

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder