24 Ocak 2010 Pazar

EN BÜYÜK MUCİZEMİZ, KENDİ DEĞİŞİMİMİZ...



Herkes bir mucizenin peşinde... Kapitalizm getirdiği alt başlıkların içinin bir türlü doldurulamamasından kaynaklanan özgürlük kavramının açamadığı tek kapı, kişinin kendi kapısı! Mucize dediğin şey, küçükken bize öğretilen masallardaki gibi ‘sihirli değnek’ ile olmuyor. O sihirli değnek sadece masallarda, filmlerde var oluyor...
Etrafınıza bir bakın, büyük bir dikkatle sadece hayatınızda o gün karşınıza çıkan insanlara bir bakın sonra da kendinize bir bakın. Bakalım hep beraber kendimize ve etrafımıza. Bir kerecik olsun o gün yaptığımız tek şey büyük bir dikkatle hepimize bakmak olsun. Sonucu tahmin etmek çok kolay; herkes büyük bir mucizenin peşinde. Beklenilen mucizenin adı farklı olsa da, kavramı ortak; her şeyin bir anda değişip de o büyük mucizeyi yaşamak.... Sanal ortamda yazılan iletiler, konuşulan konu başlıkları, dinlenilen şarkılar, beğenilen filmler; hepsi o beklenilen büyük mucizenin kapısının açmak için bir işaret olup olmadığına dair beklentinin en büyük kanıtı. Son zamanlarda hızla yayılan kişisel gelişim metotlarında uygulama tarzı ne olursa olsun, size sorulan tek soru var: “Peki o mucize gerçekleştiğinde sen nasıl birisi olacaksın?”. Verilen cevaplar çok içten ve inanın hiç birimiz o anki kendimizden bahsetmiyoruz. Bambaşka bizden bahsediyoruz enerji frekanslarını yükseltirken. Bu kadar basit, sihirli değnek değil belki ama sihirli anahtar işte tam da burada yatıyor. Bambaşka biz!!! Hiç tanışmadığımız kendimiz, ortaya bir türlü koymaya cesaret edemediğimiz kendimiz. Tam ağzımızı açtığımız anda, susup da sonsuza dek sakladığımız kendimizde yatıyor en büyük mucize. Kendimizden korkmamızdan kaynaklanıyor onca acı yaşam....
Önce biz değişmeliyiz ki yaşam değişsin, yaşamımıza giren insanlar değişsin ve olaylar değişsin; önce geminin kaptanı değişmeli. Yeni rotalar, farklı manzaralar görebilmesi için. Değişim dediğin en büyük mucize içteki değişim; ilkokulda öğretilen soyut kavram, hani elle tutamadığımız gözle göremediğimiz soyut kavram. Gidip de materyalist dünyadan bir değişimle kendimizi kandırmanın bir alemi yok. Saçımızı başımızı değiştirip, bir araba almak ya da giyim tarzını değiştirmek değil bu mucize. O saçı neden değiştirdiğini bilen, o arabanın ona nasıl bir mucizeyle geldiğini kavrayan ve yepyeni giyim tarzının altında büyük bir mutluluğu taşıyan ruhsal değişim... Ne kadar zor di mi? Bunca yıl geliştirdiğimiz kabuğumuzu bir anda terk edip çırılçıplak kalmak? Sonra da çırılçıplakken de her şeyimizi paylaşabildiğimiz başka çıplaklığın bize gelmesini bekliyoruz!
Komedi içimizde, ta kendimizde...
Aile kurmak isteyen bir kadın bunu sadece diliyor ama eline viledayı alıp da tek bir gün yaşadığı alanı temizlemek aklına gelmiyor. Ama oturmuş mucizeyi bekliyor. Kocası ve çocukları olduğunda nasıl da huzurla temizlik yapacağını anlatıyor. Ama kendi başınayken bunu yapmak aklına bile gelmiyor.
Aile kurmak isteyen erkek, ailesini nasıl yaşatacağını anlatıyor.
Ama yaşadığı evden çıkmak hiç aklına gelmiyor. O gün sahip olduğuna senin evin orası benim evim burası diye özgürlük bandosu çalıyor. Sonra da o ayrı yaşamların birleşmesini bekliyor.
İşini değiştirmek isteyen kişi, dünyaya kavgacı gözlerle bakıyor. O yepyeni işinde nasıl huzur bulacağını anlatıyor. Sonra dönüp kendisiyle kavga ediyor.
Kitabını bitirmek isteyen kişi, bunca yıldır biriktirdiği gözlemlerini herkese sunduğunda ne kadar büyük bir rehberlik yapacağının neşesiyle hayal kuruyor. Ama bunu söylerken, biriktirdiklerini kendini uygulamayarak kendini kendi rehberliğinden yoksun bırakıyor.
Yepyeni yaşama başlamak isteyen herkes, her gün aynı şeyi yapıyor. Her dakika aynı rutine teslim oluyor. Her sabah aynı şekilde uyanıyor, aynı şekilde yaşıyor, aynı korkaklıkla kendini kendinden saklıyor ve aynı maskeyle gece uykuya dalıyor. Ondan sonra da ertesi gün saatinin alarmının farklı çalarak mucize bekliyor.
Yediğin yemeği değiştirmek, hiç giymediğin çorabı giymek, şu ana kadar hiç yapmadığın bir şeyi içinde herkeslerden sakladığın kendinle yapmak en büyük mucize bence...
Bu iş öyle son zamanlarda herkesin enerji işiyle dalga geçtiği kadar basit değil. Evrenden istediğin her şeyin sana gelmesi için önce çırılçıplak kendinle yüzleşeceksin. Kendini masaya koyacaksın. Günlerce gecelerce sadece kendinle buluşacaksın. Egonu öldüreceksin sonsuza dek. Hayattaki en zor şeyi, her şeyini bildiğin ve tüm kötü ve iyi günlerini yaşadığın kişiyi kabulleneceksin önce. Kendini kabulleneceksin ve teslim olacaksın. Öleceksin sonsuza dek ki, yaşabilesin kendi mucizende. Sana kalkan elleri izleyeceksin elini bile kıpırdatmadan. Sana gelen küfürleri duyacaksın içine hiç almadan, kendini sevmekten hiç vazgeçmeden. Seni terk eden herkesi izleyeceksin ve içindeki o en büyük mucizeyle onlara sadece “güle güle” diyeceksin.

Her son yeni bir başlangıç içindir......................................................................
İçinin nasıl doldurulacağı bize kalmış.............................................................
DVD Player da yeni filmi izleyebilmek için, öncekinin bitmiş olması gerekir; yarım da kalsa tamamlanmış da olsa yepyeni film için o varolanın bitmesi gerekir.........................................
İzlediğin insanlarla birlikte yepyeni bir DVD’yi makinaya koymak yeterli.............. bu kadar basit ayağa kalk ve yeni filmi koy. Yanında da patlamış mısır yerine bambaşka bir şey yemeyi dene, ilk defa. Hani o hayalinde çok istediğin mucizede sahip olmak istediğin bir tabak ya da bir fincan ya da bir bardak ya da bir parça ya da........................

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder