27 Mayıs 2014 Salı

Hiç bir şey yokken dediler...





Hiç bir şey yokken dediler...

Hiç bir şey yokken üç beş ağaç için dediler...



Zaten üç beş ağaç için diyen zihinle muhattap olmak kendi başına çılgıca bir iş. 

Bilmezler mi ki ağaçtır bize yaşam veren. Evrende var olan en eski yaşam unsurudur o üç beş ağaç ve soluduğumuz her nefes bunca betonlaşmanın arasında bir tek onunla mümkün. O olmadığında oksijen yok, sonrasında dilediğin duayı oku, nafile...



Hiç bir şey yokken dediler...

Oysa ki adım adım katlettikleri ülkemde biriktirmişliklerimizi koyduk ortaya öfke bilmeden. Düzelir sandık anlatmaya, tepkimizi koymaya başladığımızda. Durur sandık, halkına kulak asar sandık. Biz sandık, o ise sandık sandık çaldı. Hastalıklı bir zihin doludizgin gitti, şakşakçılarıysa ondan neredeyse daha hızlı.

Eğitimden, sağlığa, yeme içmeden, kadının adına kadar aklımıza gelen her konuda son sürat ülkemi katlettiler. Bunca yılın emeklerini hiçe saydılar. Çaktırmadan da değil hep uluorta terbiyesiz açıklamalarla yaptılar. Kız çocukları gelin yapmaya kalktılar, gelinlerin de kaç çocuk doğuracağını emrettiler. Eğitimde tek dertleri her yolun imam hatibe çıkması oldu. Sağlık da bedava dediler, eczanede soyup soğana çevirdiler. Her yeri kendilerinden olanlara peşkeş çektiler. Kültürü olmayan sevimsiz alışveri merkezleri ve dik dik binalarla İstanbul'u betona çevirdiler. Keyif aldığımız mekanları kapatmak için belediyeleriyle 24 saat çalıştılar. Kendi kabineleri evlerinde gizli gizli içki içerken, halkın içki içmesine karıştılar. Gece 10'dan sonra sıvı kategorisine girdiği için bakkaldan su bile getirmemizi yasakladılar. O sırada birileri internetten ayet sallarken evinde gerçekten dua edenleri hedef olarak gösterdiler. Siyasal olarak dünyada eşi benzeri olmayan bir güce sahip oldular. Bu gücü dine sahip çıktıkları için kazandıklarını iddia ettiler. Arkalarındaki gücü, kimden ve kimlerden güç aldıklarını hiç bir zaman itiraf etmediler. 

Hiç bir şey yokken dediler....



Ülkemin en önemli değerlerini katlettiler... Yaşadıkları ve alan buldukları ülkenin yanlış olduğunu doğrusunu kuracaklarını söylediler. Atamın kurduğu tüm yüce değerleri katlettiler. Ve onu düşman gösterdiler. Atamın yıllar evvel ülkemden kovduğu düşmanlarla gizlice ortaklık yapıp bu ülkeyi düşman işgaline sürüklemek için her şeyi yapıyorlar. Müze olan maziyi bugüne taşımaya kalkıyorlar. Ve gencecik çocukları Ata'ma düşman ediyorlar. Ellerindeki tek sihirli değnek ise politik örtüleri! 



Ve daha niceleri...



Özellikle son bir yıldır ülkemde devletin elinin değdiği her şeyden utanıyorum. 

Faşist rejimin çiçekleri, ağaçları görmek istememesinden utanıyorum. 

Bunca emek sonrasında ülkemin dönüp dolaşıp geldiği kapının faşist kapı olmasından utanıyorum.

Halkını korumaklı yükümlü olan polisin kendi vatandaşını düşman görmesinden utanıyorum.



Utanıyorum ağaçların gölgesini bulmakta zorlandığımız için. 
Çocuklarımızın sadece beton kafalı zihinlerle karşılaşacak olmasından utanıyorum. 

Hayat bambaşka bir şey, bambaşka bir coşku oysa ki....

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Ben artık boşverliyemiyorum...





Yalnız değilim, eminim buna, hiç yüzünü tanımadığım insanların sosyal medyada yazdıklarını görünce 'evettttt' diye haykırıyorum. Kalbim küt küt atıyor, yalnız olmadığımı en derin nefesimde hissedebiliyorum. Keza yakın dostlarımdan da ülkecek geçirdiğimiz enteresan dönem için ettikleri isyanı duymak, umut oluyor benim için.



Boşverliyemiyoruz artık büyük kısmımız... "Bak güneş doğuyor, aman da gidip kahvelerizi keyifle içelim" yapamıyoruz. Bir yanımız hep buruk geziden bu yana... Gezi değil başlangıcı biliyorum burukluğumuzun ama o isyanda yakınlaşmamızın sembolü....

O kadar eğitim.... Kullanacak alan bulamamız...

O kadar insanlık.... Karşılığını göremediğimiz...

O kadar emek.....kucağımızda koca bir hiçle kalakaldığımız...

Gezi'ye kadar olan süreçteki ekonomik krizlerden bir tek bizim etkilenmemiz, doğru bildiğimiz her şeyin tersine dönmüşlüğü müdür bilinmez....



Bu bilinmezlikler biriktiğinde boşverliyemiyorum hiç bir şeyi. Yarının egosuna düştüm, çocuklarımı bu ülkede neler bekliyor diye. Ve bugün her konudaki çaresizliğimiz... 

Bir adam akıllansın artık dursun diye beklerken ölüm haberini bekliyoruz dört koldan. 

Ve diğer yandan şuursuzca devam eden hayat çemberi. Şuursuzlar ordusunun kendi içlerinde saflara ayrılması.

 Bize düşman olan şuursuzlar, ve bizdenmiş gibi gözüken şuursuzlar....

Soma için... Ne yapabiliriz diye debelenirken en basiti önüme gelen mezuniyet tantanası... Bu mudur? Bu kadar mıdır? İletileri yazdık, profilleri kararttık ve üç beş kuruş para yardımı da yaptık ve yas bitti. Bu mudur bu dönemin ebeveynliği? Uçuk rakamların telefuz edildiği bir kutlama... Ne yapalım bu da hayat; ülke böyleyse böyle her şey devam ediyor mudur olay? "Aaa ama ben yardım ettim" diyiverecekler, daha çok yardım et bir zahmet. 



Hayat duracak diye korkanlar, durmuyor öyle hemen işte. Şuur devreye girdiğinde her şey rayına oturuyor medeniyet dediğin alanda.



Artık boşverliyemiyorum hiç bir şeyi....

Ve bildiğim tek şey bu ülkenin başına ne geliyorsa baştakilerin, halkın hemen her şeyi unutacağına emin olmasından geliyor...

O kadar eminler ki tepki üç beş gün ve sonra ekonomi özellikle de yeme/içme sektörü devam eder. 

Sıcak para akışı durmaz. O kadar eminler ki ne yaparlarsa yapsınlar bu halk her şeyi hemen unutur....



Neden bir şeyi değiştirmek zorunda kalsınlar ki, bizler değişmedikten sonra?... 
Neden zahmet etsinler ki? 

19 Mayıs 2014 Pazartesi

Olur öyle...ya da olmamalı !

 Tam yazacağım bir şey oluyor ülkede,
Tam karalayacağım bir şey oluyor ülkede,
Tam çizeceğim bir şey oluyor ülkede....

Demek ki bu böyle bir dönem. Karanlığın içindeki ışığı kendimiz yaratacağız. Işığın olması için karanlık, karanlığın olabilmesi için de ışık gerekir. Yaşam ikilemden oluşur. Karanlığı seçenler diye onları ayırmak bile bizi rahatsız ederken onlar çoktan başka bir gemiye binip bu ülkedeki ışığı yakmaya karar vermiş. Trajikomik olan ışığı yakmaya çalışmaları, anlatamazsın. Fanatik olana hiç bir şeyi anlatamazsın. Kördür gözleri, sağırdır kulakları, kalpleri boştur ve vicdanlarını çoktan terk etmişlerdir.

Gel güzel kardeşim diyoruz; sen ben diye bir şey yok. Bu ülke tek gemi, hatırla Nuh'un gemisini....
Gel güzel kardeşim diyoruz alet olma politikaya, kirletme en saf sığınağın olan dinini bunların elinde....
Gel güzel kardeşim diyoruz bu ülke batarsa seni de beni de düşmanlar işgal eder...
Gel güzel kardeşim diyoruz bilime adım at, yaşamın bilimsiz ölüme kucak açmak olur...
Gel güzel kardeşim diyoruz bu futbol ligi değil fanatizmin sonunda hayatın elenir...

Gelmiyorsun...

Bir adam çıldırmış freni patlamış egosunda son sürat gidiyor....

Gitme peşinden...

Ülkendir senin sahip çıkman gereken...

Ülke kalmadığında değil dinin adını bile sormayacaklar hayatının  her alanına tecavüz ederlerken...

Gel güzel kardeşim yol yakınken gel ve ülkene sahip çık senin vatandaşın düşmanın olamaz. 
Politakadır senin düşmanın....