18 Haziran 2014 Çarşamba

Ey siyasiler ne yapmamızı arzularsınız?





Belli ki kararlar alınmış, takvime uygun halde Türk halkına yediriliyor. Uzun yıllardır alttan alta ilerleyen "dinin sömürgeliştirilmesi" başlığı altındaki politika artık "rising point" noktasına erişti ve finaline doğru geliyoruz. 



Ne yapmamızı arzularsınız? 

Evet bence bunu biri çıkıp mertçe söylesin en azından zihnimiz dingin gidelim cumhurbaşkanlığı sandığına. Onca yıl okuduk, hem Türkçe'sini hem de ecnebicesini, onca yıl dünyaya ait ne varsa edebiyatından bilimine kadar okuduk, uygulamaya çalıştık ve geldiğimiz kapı maalesef ki bu anahtarlarla açılmıyor. 

Ne komik di mi? Yıllardır Amerika'nın ve yanındakilerin oya gibi işledikleri bir proje haline geldi neslimiz, ülkemiz. Biliyorduk zaten kanıtlayamıyorduk. Mel Gibson filmindeki gibi hepsi dost meclislerinde konuşulan komplo teorileri olarak kalıyordu. Ta ki, muhalefet partilerinin çatı adaylarını damımıza koydukları ana kadar! Menderes'ten itibaren bu ülkede başa gelen hiç kimse masum değil hepsi dış politikanın kuklası, besbelli. Bunu hepimiz biliyoruz ve yıllardır oradan oraya savruluyoruz.

Aptala döndürdüler bizi, politikayla ilgilenme.... Ülke elden gidiyor.

Politikayla ilgilen.... Ülke elden gidiyor....



Hiç bir şey değişmiyor, neden? Çünkü biz ülke olarak projeyiz. Yıllardır ince ince işlenen ve istedikleri Ortadoğu haritasını oluşturmak için en stratejik noktadayız. Ve bu noktadan atış yapmaları gereken zaman artık yaklaştı. Dünyada siyaset öldü, bitti, tükendi. Ülkelerini tek bir şeyle ayakta tutabilirler; savaş ekonomisiyle! Petrolünden tutun da İsrail için vaadedildiği iddia edilen topraklara kadar her konuda senin güzel ülken başrolü oynuyor. Yani "politik baş örtün" başrolü oynamıyor, üzgünüm. Seni öyle bir kandırıyorlar ki dininle, ahhh günü geldiğinde anlayacaksın ki çok geç olacak!

Şimdi ne yapmamızı arzuluyorsunuz? Söyleyin ve rahatlayın. Cumhurbaşkanı olarak İktadarın başındakini görmek istemeyenler yani biz marjinaller daha düne kadar adını bile bilmediğimiz- görünen o ki öğrenemeyeceğimiz- Muhaleft çatı adayını mı görmek isteyeceğiz? Ne zannediyorsunuz ne olursa olsun muhalefetin yaptıklarını eleştirmeyecek miyiz? 

O zaman dalga geçtiğimiz AKP seçmeninden ne farkımız kalacak? Dürüp bir yerimize soktuğumuz diploma kağıt parçalarımız mı? 

Siz şuna biz iktidar ve muhalefet partileri ve hatta hayallerinde muhalefet partisi adayı olan tüm partiler 'ılımlı islam' için yurt dışına sözümüzü verdik sizi de 'İktadarı durduracak tek aday buydu' diye kandırıyoruz desenize! 

Anlayamadığım şey zaten bu ülkede başa gelecek herkes müslüman olacak, nedir öteki tantana? 

Şaka şaka tabii ki de öteki tantanayı biliyorum, biliyoruz. 

Sevgili siyasi büyüklerim, bizleri 'ılımlı islama' alıştırıyorsunuz onu anladık da, hiç düşündünüz mü ki 'ılımlı islam' bize alışabilecek mi? 

Atatürk'ün çocuklarına...

Bir daha düşünün derim

Hatta geziye ait ne kadar dökümanınız varsa çıkarın bir daha inceleyin derim.

Derim sadece derim

Bugünlük sadece derim...

6 Haziran 2014 Cuma

Çok haklısınız, evlilikler bitmiş (!)






Ortalıkta her gün binlerce dönen 'evlilikler bitmiş abi' geyiğinin esiri olan toplumun zincirleri kırılsa ne olur, kırılmasa ne olur? Di mi 'abicim'? 

Zaman geçtikçe erkeklerin birbirleri arasında kadınlardan daha fazla dedikodu yapıyor olduğunu hepiniz gözlemişsinizdir. Etkileşimleri artıkça tüm dünyayı saran virüs de doğal olarak haliyle artış gösteriyor. Bu yazıdaki amaç asla ve asla erkek düşmalığı değildir, belirteyim. Hemcinsleriminin içindeki çürükleri de 40 yaşımla birlikte gayet net öğrendim, meraklanmayın. 

'Ne yapsan karı milletine yaranamazsın abicim'! Yapma pek sevgili abicim o halde. Yaptığın her şeyi yapmayı bırak bak ortalık nasıl süt liman hale gelecek. Sana boy aynasını göstersek de gidip aynanın çarprazındaki futbol maçına bakacağın için, bir şey fark etmeyecek nasıl olsa. 

Sadece anneler gününde kadını hatırlayan bir kitleden saygı görmek, tabii ki de imkansız. Bir gün gerçek bir kadına asla yetmez, keşke bunun farkında olabilseniz. Ne yemek biter ne de ev halkının istekleri... Kadın tam oturmaya kalkar çamaşır makinesi durur, kadın tam soluklanacak ütü zamanı gelir, kadın tam kafasını dinleyecek meyva istenir, kadın tam hastalanacak evin temizlenmesi gerekir.... Gerekir de gerekir... Kadın, erkek gibi (çalışan kadın olsa dahi) eve adım attığında tatil başlayamaz onun için. Gece vardiyası ayrıdır kadının. 

Belirteyim kadınların da hoşuna gitmez evlendikten sonra evle ilgili mesajlar atmak. Kocasına 'aşkitom' demek isterken evdeki bokların temizlenmesi için gerekli temizlik malzemelerini göndermek zorunda kalır. Zorunda kalır evet çünkü o gün yetişememiştir market vardiyasına. 



En zor anlarda çocuklar oyun ister, ilgi ister, ocaktaki yemek bırakılıp saatlerce evcilik oynanır. Kadın, anne hep tebessümle ailesiyle ilgili her şeyi yapmak durumundadır. O kendine nasılsın diye soramaz...

Tüm işler bitip de çocuklar yatırıldıktan sonra kocasına ulaşmaya çabalayan kadın pek tabii ki de kocasına ulaşamaz. Ya televizyon ya bilgisayar... Çok mühimdir o sosyal hayat. Kalbinin kırıklığıyla her şey yolundaymış gibi devam eder kadın... Çünkü o güçlüdür, olgun olmak zorundadır...

Ondan sonra bu kalp kırıklığı eşliğinde yaşarken sosyal hayattan düşen hemcinsleri en güzel hediye olur kendisine! Adamın hoşuna gider tabii ki de atılan mesajlar. Evdeki karı vır vır evi çekip çekiştirme savaşındayken, elalemden gelen 'ayyyy çokkkk güzellll yapmışsın bilmem neyi sosyal mecralarda...' Mesajıyla onore olur. Vay beee onu öven bir dişi sinek kondu masasına. 'O karı senin donunu yıkasın bakalım ardından sana bi bok mesaj atar mı?' Desen de fark etmez. Çünkü artık sen kocanı kıskanan kadın etiketini yemişsindir bir kere artık hiç bir şey değişmez. Elalemin karısı gelecek senin aşık olduğun adama istediği an kelimelerle dokunacak ama sen buna üzüldüğün için 'manyak karı' olacaksın. Enteresan tabii ki...

Ya da bu konuyu madalyonun tersine çevirelim bakalım; elalemin herifi gece yarısı özelden mesaj atsa ne olur? Çok basit, cinayet sebebi olur bu ülkede. Hele hele sen ona cevap vereceksin, ohoooo linçini bile bulamazlar. Peki abicim nerede medeniyet o halde? Kadına gelince medeni ol, erkeğe gelince doğal ol! Akp'nin neden bu ülkenin başında olabildiğini anlayabiliyor musunuz? Ona oy vermeyip de gizliden onların yaptıklarını destekleyenler sayesinde aslında. 



Sonra da en klasik geyik; 'beni cüzdanı olarak görüyor'. Buna yorum yapmaya yüreğimdeki kelimeler maalesef ki yetersiz kalıyor.. 

Evet beyler bayanlar haklısınız evlilikler bitmiş(!). Nerede o mum ışığındaki parfüm kokulu sevişgen evlilikler di mi? Devir değişti çok haklısınız halbuki hepimiz ana babamızı her an mum ışığında sevişip dans ederken görüp büyümüştük. Misal annem her sabah uyandığında ben çocukken gidip ankesörlü telefondan  babama 'aşkitom seni çok özledim, akşama şarap kap gel' diye mesaj atardı. Ah o eski evlilikler ahhh! 

Kadını da erkeğide sen şuna ben 'evli olmayı' sevmiyorum desene be kardeşim. 'Sorumluluk, dürüst olmak zor geliyor, aşk sorumluluğu almadan daldan dala konmayı seviyorum' de abicim. 'Arkadaşlarla makara kukara ailemden daha tatlı, flörtler ailemden daha anlamlı geliyor, karımı 3. Kişilere karşı sahiplenmek pek bir zoruma gidiyor. Bencilliklerimden vaz geçip iki kişi gibi davranmaya üşeniyorum' de ve rahatla. 



Evliliklerde değişen bir şey yok, değişen tek şey toplum. Toplumun değer yargıları, tüketimi vs değiştiği için ona ayak uyduranların öz tercihleri farklılaşıyor.



Okuyun, okumayın, sevin, sevmeyin ama ben bu yazımı evini ve ailesini kale gibi korumaya çalışan, çekip çeviren, kendinden öte ailesini baş tacı etmiş, başkalarının alanlarına saygılı olan,evdeki bokları bile yüreğindeki sevgiyle temizleyen herkese ithaf ediyorum. 

Saygılarımla 

5 Haziran 2014 Perşembe

Hiç?





Hiç haberin yokken seninle ilgili bir şey yapıldı mı?

Hiç farkında değilken terk edildin mi?



Hiç bilmiyorken zorunluluktan birlikte olunmuş musun? 

Hiç kalbini verdiğin verdiğin birisi onu alıp paramparça yapıp çöpe attı mı?

Hiç gelmesi için yolunu gözlediğin kişi, 'ben gelmek istemiyordum ki' dedi mi?

Hiç devam ettiğini sandığın bir şey haberin yokken bitirildi mi? 

Hiç oyun oynanıyor zannederken penaltı atışlarında buldun mu kendini?



Hiç fikrini sormadan seninle ilgili karar verildi mi? 

Hiç ama hiç, değer verdiğin birisi sana; 'bana değer verme çünkü umurumda değilsin' dedi mi? 

Hiç sevdiğin birisi 'lütfen beni sevmeyi hemen kes' dedi mi?

Hiç dostun hadi gel bundan böyle düşman olalım dedi mi?



Hiç kavganın ortasında 'gitsene sen bir yerlere, kafamı dinleyeceğim' diyen oldu mu? 



Hiç varlığına yokmuşsun gibi davranan oldu mu?



Hiç kendini gerçekten sana bir hiçmişsin gibi 

hissettiren oldu mu?



Olmadıysa zahmet etme anlayamazsın...

Olmadıysa her cevabın hançer, bakışlarınsa zehir olur karşındakine. 


Ve O hiç'liği yaşamadan da bu hayatta yaşadım diyemezsin.

Özgürlük sandığın deniz en büyük kafesin olur dalgalarında.

Cesaret bilinmeyene doğru hesapsız kitapsız ilerlemektir. 

Ve bu hayatı sadece cesurlar yaşar diğerleriyse 

provalarda takılıkalırlar.

27 Mayıs 2014 Salı

Hiç bir şey yokken dediler...





Hiç bir şey yokken dediler...

Hiç bir şey yokken üç beş ağaç için dediler...



Zaten üç beş ağaç için diyen zihinle muhattap olmak kendi başına çılgıca bir iş. 

Bilmezler mi ki ağaçtır bize yaşam veren. Evrende var olan en eski yaşam unsurudur o üç beş ağaç ve soluduğumuz her nefes bunca betonlaşmanın arasında bir tek onunla mümkün. O olmadığında oksijen yok, sonrasında dilediğin duayı oku, nafile...



Hiç bir şey yokken dediler...

Oysa ki adım adım katlettikleri ülkemde biriktirmişliklerimizi koyduk ortaya öfke bilmeden. Düzelir sandık anlatmaya, tepkimizi koymaya başladığımızda. Durur sandık, halkına kulak asar sandık. Biz sandık, o ise sandık sandık çaldı. Hastalıklı bir zihin doludizgin gitti, şakşakçılarıysa ondan neredeyse daha hızlı.

Eğitimden, sağlığa, yeme içmeden, kadının adına kadar aklımıza gelen her konuda son sürat ülkemi katlettiler. Bunca yılın emeklerini hiçe saydılar. Çaktırmadan da değil hep uluorta terbiyesiz açıklamalarla yaptılar. Kız çocukları gelin yapmaya kalktılar, gelinlerin de kaç çocuk doğuracağını emrettiler. Eğitimde tek dertleri her yolun imam hatibe çıkması oldu. Sağlık da bedava dediler, eczanede soyup soğana çevirdiler. Her yeri kendilerinden olanlara peşkeş çektiler. Kültürü olmayan sevimsiz alışveri merkezleri ve dik dik binalarla İstanbul'u betona çevirdiler. Keyif aldığımız mekanları kapatmak için belediyeleriyle 24 saat çalıştılar. Kendi kabineleri evlerinde gizli gizli içki içerken, halkın içki içmesine karıştılar. Gece 10'dan sonra sıvı kategorisine girdiği için bakkaldan su bile getirmemizi yasakladılar. O sırada birileri internetten ayet sallarken evinde gerçekten dua edenleri hedef olarak gösterdiler. Siyasal olarak dünyada eşi benzeri olmayan bir güce sahip oldular. Bu gücü dine sahip çıktıkları için kazandıklarını iddia ettiler. Arkalarındaki gücü, kimden ve kimlerden güç aldıklarını hiç bir zaman itiraf etmediler. 

Hiç bir şey yokken dediler....



Ülkemin en önemli değerlerini katlettiler... Yaşadıkları ve alan buldukları ülkenin yanlış olduğunu doğrusunu kuracaklarını söylediler. Atamın kurduğu tüm yüce değerleri katlettiler. Ve onu düşman gösterdiler. Atamın yıllar evvel ülkemden kovduğu düşmanlarla gizlice ortaklık yapıp bu ülkeyi düşman işgaline sürüklemek için her şeyi yapıyorlar. Müze olan maziyi bugüne taşımaya kalkıyorlar. Ve gencecik çocukları Ata'ma düşman ediyorlar. Ellerindeki tek sihirli değnek ise politik örtüleri! 



Ve daha niceleri...



Özellikle son bir yıldır ülkemde devletin elinin değdiği her şeyden utanıyorum. 

Faşist rejimin çiçekleri, ağaçları görmek istememesinden utanıyorum. 

Bunca emek sonrasında ülkemin dönüp dolaşıp geldiği kapının faşist kapı olmasından utanıyorum.

Halkını korumaklı yükümlü olan polisin kendi vatandaşını düşman görmesinden utanıyorum.



Utanıyorum ağaçların gölgesini bulmakta zorlandığımız için. 
Çocuklarımızın sadece beton kafalı zihinlerle karşılaşacak olmasından utanıyorum. 

Hayat bambaşka bir şey, bambaşka bir coşku oysa ki....

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Ben artık boşverliyemiyorum...





Yalnız değilim, eminim buna, hiç yüzünü tanımadığım insanların sosyal medyada yazdıklarını görünce 'evettttt' diye haykırıyorum. Kalbim küt küt atıyor, yalnız olmadığımı en derin nefesimde hissedebiliyorum. Keza yakın dostlarımdan da ülkecek geçirdiğimiz enteresan dönem için ettikleri isyanı duymak, umut oluyor benim için.



Boşverliyemiyoruz artık büyük kısmımız... "Bak güneş doğuyor, aman da gidip kahvelerizi keyifle içelim" yapamıyoruz. Bir yanımız hep buruk geziden bu yana... Gezi değil başlangıcı biliyorum burukluğumuzun ama o isyanda yakınlaşmamızın sembolü....

O kadar eğitim.... Kullanacak alan bulamamız...

O kadar insanlık.... Karşılığını göremediğimiz...

O kadar emek.....kucağımızda koca bir hiçle kalakaldığımız...

Gezi'ye kadar olan süreçteki ekonomik krizlerden bir tek bizim etkilenmemiz, doğru bildiğimiz her şeyin tersine dönmüşlüğü müdür bilinmez....



Bu bilinmezlikler biriktiğinde boşverliyemiyorum hiç bir şeyi. Yarının egosuna düştüm, çocuklarımı bu ülkede neler bekliyor diye. Ve bugün her konudaki çaresizliğimiz... 

Bir adam akıllansın artık dursun diye beklerken ölüm haberini bekliyoruz dört koldan. 

Ve diğer yandan şuursuzca devam eden hayat çemberi. Şuursuzlar ordusunun kendi içlerinde saflara ayrılması.

 Bize düşman olan şuursuzlar, ve bizdenmiş gibi gözüken şuursuzlar....

Soma için... Ne yapabiliriz diye debelenirken en basiti önüme gelen mezuniyet tantanası... Bu mudur? Bu kadar mıdır? İletileri yazdık, profilleri kararttık ve üç beş kuruş para yardımı da yaptık ve yas bitti. Bu mudur bu dönemin ebeveynliği? Uçuk rakamların telefuz edildiği bir kutlama... Ne yapalım bu da hayat; ülke böyleyse böyle her şey devam ediyor mudur olay? "Aaa ama ben yardım ettim" diyiverecekler, daha çok yardım et bir zahmet. 



Hayat duracak diye korkanlar, durmuyor öyle hemen işte. Şuur devreye girdiğinde her şey rayına oturuyor medeniyet dediğin alanda.



Artık boşverliyemiyorum hiç bir şeyi....

Ve bildiğim tek şey bu ülkenin başına ne geliyorsa baştakilerin, halkın hemen her şeyi unutacağına emin olmasından geliyor...

O kadar eminler ki tepki üç beş gün ve sonra ekonomi özellikle de yeme/içme sektörü devam eder. 

Sıcak para akışı durmaz. O kadar eminler ki ne yaparlarsa yapsınlar bu halk her şeyi hemen unutur....



Neden bir şeyi değiştirmek zorunda kalsınlar ki, bizler değişmedikten sonra?... 
Neden zahmet etsinler ki? 

19 Mayıs 2014 Pazartesi

Olur öyle...ya da olmamalı !

 Tam yazacağım bir şey oluyor ülkede,
Tam karalayacağım bir şey oluyor ülkede,
Tam çizeceğim bir şey oluyor ülkede....

Demek ki bu böyle bir dönem. Karanlığın içindeki ışığı kendimiz yaratacağız. Işığın olması için karanlık, karanlığın olabilmesi için de ışık gerekir. Yaşam ikilemden oluşur. Karanlığı seçenler diye onları ayırmak bile bizi rahatsız ederken onlar çoktan başka bir gemiye binip bu ülkedeki ışığı yakmaya karar vermiş. Trajikomik olan ışığı yakmaya çalışmaları, anlatamazsın. Fanatik olana hiç bir şeyi anlatamazsın. Kördür gözleri, sağırdır kulakları, kalpleri boştur ve vicdanlarını çoktan terk etmişlerdir.

Gel güzel kardeşim diyoruz; sen ben diye bir şey yok. Bu ülke tek gemi, hatırla Nuh'un gemisini....
Gel güzel kardeşim diyoruz alet olma politikaya, kirletme en saf sığınağın olan dinini bunların elinde....
Gel güzel kardeşim diyoruz bu ülke batarsa seni de beni de düşmanlar işgal eder...
Gel güzel kardeşim diyoruz bilime adım at, yaşamın bilimsiz ölüme kucak açmak olur...
Gel güzel kardeşim diyoruz bu futbol ligi değil fanatizmin sonunda hayatın elenir...

Gelmiyorsun...

Bir adam çıldırmış freni patlamış egosunda son sürat gidiyor....

Gitme peşinden...

Ülkendir senin sahip çıkman gereken...

Ülke kalmadığında değil dinin adını bile sormayacaklar hayatının  her alanına tecavüz ederlerken...

Gel güzel kardeşim yol yakınken gel ve ülkene sahip çık senin vatandaşın düşmanın olamaz. 
Politakadır senin düşmanın....

31 Mayıs 2010 Pazartesi

Ey hayat sen bizi ne güzel büyütüyorsun!

Kaç dilediğin kadar, en güzel aşk filmindeki gibi, kaç tabana kuvvet hayattan; reddet, saklan, isteme, melankoli ol, mutlu ol, kendi başına buyruk ol, hatta ört tüm dertlerin üstünü, ben böyle istedim diye avut kendini, ben kazanırım de, ben kaybederim de, kaç alabildiğine hayattan, kazanırım de, söke söke alırım de, kötülük yapan kazanır de, iyilik yapanı iyilik bulur de, sığın türlü türlü düşüncelere.....
Kaç hayattan hadi yıllardır yaptığın gibi kaç hayattan, topukla tüm dertlerden, içki iç kafayı bul, meditasyon yap kafayı bul, dine sığın dualarla kaç hayattan, kariyer yap kendine sadece işini düşün, işsiz ol sadece kendini düşün, kaç hayattan sığın ailene, yedi ceddine, gelmişine geçmişine....
Kaç hayattan, müzik dinle, kitap oku, arkadaşlarınla makaraya düş, tak maskeni, çıkar maskeni, şans bu bulur beni de, hayattır gelir geçer de, ya ne olursun bir kez daha kaçsana hayattan.....Hadi kaç hadi hadi, ertelesene her şeyi.........
Yap, kaç, ertele; boz, kaç, ertele; kur, boz, ertele; yık, boz ertele; iftira et, kur, ertele, ağla, boz, ertele............
Hadi ne duruyorsun, hep yaptığın gibi kaçsana hayattan..............
Çiçekleri topla, mis kokularına aldan, çiçekleri sök, pislik yapar kokutur de, havadır bu ısınır de, havadır bu yağdırır de, malına sığın, mülkünle övün, arabanı değiştir, sahip ol her şeye ama var gücünle kaç hayattan................
Tek damla göz yaşı dökme, aman sakın ha, reddet o anını, kafanı yastığa koyduğunda küfür billat et herkese, suçla herkesi, hep haklılığını kanıtla, yüceliğini anlat, başarılarını dillendir, riyalarını taçlandır. Yalandır bu nasılsa kurtarır seni, hele bir de malın mülkün varsa kapat ki kapını kimseler yüzüne vuramasın riyakarlığını...........................
Hadi kaç hayattan, geliyor gümbür gümbür hadi ört kapını bacanı...........
Bunca yıldır yaptığın gibi kaç var gücünle hayattan, merak etme onun için tek bir an yeter sana hayatı hatırlamak için. Yıllarını verdiğin kaçışta 1 saniyede kalakalırsın, bakakalırsın öylesine çiçeklere böceklere. Ağzını bıçak açamaz o saniye. İşte o an yakalar seni hayat, tek bir anda büyürsün. Aşı gibi, ne kadar kaçarsan o kadar büyür korku, aşıyla iyileşmek yerine, amaç kaçışa dönüşür. Tedavi fikri, tedaviden kaçışa döndüğü gibi, ananın karnından çıktığın günden bu yana yaşamak yerine, bundan kaçmaya döner yaşam.
Döngüdür bu bir gün gelir bulur seni,
Nasıl güzel gülersin ağlarken, ne güzel ağlarsın gülerken.......
Ne güzeldir o aşı anında acı bittiğinde, olanı kabullenip hayatını yaşadığın an. Ne büyük keyiftir derme çatma da olsa sana ait olanı yaşamak.
Ne güzel bir özgürlüktür o, her an her yere gidebileceğini bilmek, tüm hayatın ve herkesin ve her şeyin sana ait olduğunu bilmek..............Ve senin her şeye ve herkese ait olduğunu bilmek.....
Kaçacak delik kalmadığında; Ne güzel demler hayat seni ne güzel büyütür......