18 Ocak 2010 Pazartesi

KÜLTÜREL İSTANBUL (I)

Yeni yıla girerken, yapılan çokça olumlamaların ve meditasyonların sonucunda İstanbul’un hemen atağa geçerek 2010 Kültür Başkenti seçildiği kanaatindeyim. Kuantum olayı bu, bir kere sıçradı mı sıçrar da; önemli olan yakaladığın frekansta sürekliliği sağlamaktır. Bu yüzden, maalesef ki diğer tüm şehirlerimizin dışında İstanbul’da yaşayan herkesin bu sürekliliği büyük bir sosyal sorumluluk bilincinde yaşatmak artık hayatlarının birincil görevi olmak zorunda. Ayrıca şehrimize gerek turistik gerekse iş icabı ziyaret edecek herkesin bu Kuantum Sıçraması’nı yakalaması gerekmektedir.
Bakınız bizlere, İstanbul’da yaşayan ve artık Kültür Başkenti’nin ruhunu yaşatacaklara...... O meşhur çalgılı çengili kutlamaların ardından Pazar sabahı uyandığımızda neyle karşılaşıp Kuantum tarafından sıçramak zorunda kaldık dersiniz? Tabii ki sevgili İski ile! Pazar sabahı Kültür Başkenti’nin ruhunu yaşatacağımız ilk ulvi günümüzde uyandığımızda sularımız kesikti! Allah allah dedik ama gereksiz bir yakınmaydı bu çünkü bizler artık Kültür Başkenti’nin ruhunu sonsuza dek yaşatacak ve 365 gün boyunca bunu tüm dünyaya kanıtlayacak vatandaşlar olarak biraz uyku sersemi biraz da Kuantumun verdiği sınama gazıyla evrenden bizlere gelen mesajı algılamaktı biraz zorlandık. Ama yaklaşık 1 saat boyunca sabah saatlerinde en aktif hareketlerini yaşamak isteyen ve suların kesilmesinden dolayı baskı altında tuttuğumuz bağırsaklarımız, gözlerimizden akan sarı sularımız, saçlarımızdan yayılmaya başlayan yağ ile yaşadıktan sonra olayı kavradık! Bizler tıpkı 14. Louis gibi asil olmak zorunda ve her şartta asaletimizi Kültür Başkenti’nin ruhuna uygulamak zorundaydık! Kültür Başkenti olduktan sonra öyle sular gürül gürül aksa içimizdeki asaleti nereden hissedecektik ki? İmkansızdı....
Sevgili İstanbul’umuz bizlere susuz ortamda bağırsaklarımızdan gelenleri özgürce tuvaletlere bıraktıktan sonra popolarımızı ‘yüzeyi kremlenmiş ve özel parfümlü ıslak mendille’ temizlemeyi yaşattı. Popolarımızdan yayılan bebekimsi kokularla hemen olay mahallini terk edip çekilemeyen sifonların yanından çok kültürlü bir şekilde uzaklaştık. Kültürel olayın bir diğer parçası olan vücut kokumuzu da parfüm şişelerini kirli bedenlerimize asilce sıkmak suretiyle hallettik. Yüzümüz, popomuz, elimiz, ayağımız çeşit çeşit parfüm kokularını evrene yayarken bizler kültürlü olmanın verdiği dayanılmaz hafiflik ile meşhur Pazar kahvaltılarımıza doğru yola çıktık. Bedenimiz kültürlendikten sonra, evde susuzluktan kahvaltı edemediğimiz için hafif sosyetik bir kültürel ambiyans içeren bulduğumuz ilk kafelere kendimizi atarak karnımızı doyurduk! Budur işte, aradığımız tüm soruların cevapları budur! Kültür Başkenti oldukta ne olduk diyenlere cevap birinci dakikada geldi. Fransız Sarayı’nın bahçesinde gezinen en kültürlü Avrupalı’dan hiç farkımız yoktu. Küçük bir ayrıntı; onlar bunu 14. yüzyıl civarında yaşayıp bitirmişlerdi bizlerse ancak Kuantum Sıçramamızı tamamlayıp 2010’da adamların yaşadıkları kültürel mirasa erişebildik........... Bu su ile ilgili yaşadığımız gelişmeydi, daha bunun havası var, toprağı var ve de ateşi var. Allah tüm İstanbul halkının yardımcısı olsun.......

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder