16 Kasım 2009 Pazartesi

HAYATA BEKLEMEYE GELMEDİK !

Hayat göz açıp kapanana kadar çabuk geçer... Hele 30’dan sonra sanki doping ilacı almışçasına hızlanıverir aniden. Hepimizin ilkokuldan bu yana başlayan hayal listelerinin en parlak dönemi lise olsa gerek. Neler yapmak istemişizdir, neler.... Hepimiz o herkesten sakladığımız “gizli dünyamızda” nelerin hayaliyle yanıp tutuşmuşuzdur. Bir gün gelecek ve o hayal gerçekleşecek.... “O bir gün”ler nasılsa bir gün gelecek diye içimizde gizli gizli düşler kurarken, birden bire para kazanma ve hayatın geçim derdine giriveririz.

Ama hayal listemiz hep gönlümüzün en kral köşesinde yaşar durur. Gençken bir problem yok, nasıl olsa hayat bir gün bize bir boşluk yaratacak ve o çok istediğimiz gitar dersini alacağız. Ya da tiyatro eğitimini, Fransızca dersini, yağlı-boya resim kursunu... İçimizde herkesten gizli birileri Oskar Heykelciğini kaldıracak, Maya Kültürünü yerinde görecek, sevgilisine jakuzili odada sürpriz yapacak, saçını kısacak kestirecek, yogaya başlayacak...... hayat nasıl olsa bir gün bize bunları getirecek! Hadi ya... Size bir haberim var; hayat hiçbir zaman bize böyle bir fırsat getirmeyecek!!! Hayat her zamanki soyutsuzluğunda karşımızda durup bizi kahkahalarla izleyecek!
30 yaş sendromunun ne olduğunu hiç düşündünüz mü? Ben düşündüm ve kendimce bir kanıya vardım. 30 yaşına kadar yapmak ve sahip olmak istediğimiz hayallerimizi gerçekleştirme fırsatını kaçırdığımızın aynada suratımıza çarpması! Eeee sen Oskar Heykelciğini kaldırmayı çok istediysen be kızım neden gidip de oyuncu olmadın derler veterinere. Neyi bekledin be güzel veteriner hanım?
Her sabah gözümüzü açtığımız andan itibaren yaşamı bekliyoruz. Sevgilimizin bize evlenme teklif etmesini, metronun vaktinde gelmesini, terfi etmeyi, maaşımıza zam almayı, piyangodan büyük ikramiye çıkmasını, hayatımızın en büyük aşkının gelip bizi bulmasını, gitar dersi alacak boşluğu, Avrupa seyahatine çıkmayı, arkadaşlarımızla eğlenceye gitmeyi, çok zengin olmayı, evlenip çoluk çocuğa karışmayı, hükümetin değişmesini, doğal gaza zam gelmemesini, TV’de çok güzel bir filmin karşımıza çıkmasını, Var Mısın Yok Musun’da hiç tanımadığımız adamın 500 Milyar kazanmasını, tuttuğumuz takımın şampiyon olmasını bekliyoruz.... Bekliyoruz da bekliyoruz..... İyi de biz hayata beklemeye gelmedik ki! biz yaşamaya geldik; kendi hayatımızı, tüm hayallerimizi.....
Aslında hiçbir şeyi beklemiyoruz, sadece erteliyoruz... Erteledikçe erteliyoruz ve yaş ilerledikçe ertelenme durumu bizi umutsuzluğa sürüklüyor. Ne mi yapmalı? En basitinden başlamalı; elbise dolaplarımızdan mesela. Kaç zamandır atmayı düşündüğünüz ve bir bahane üreterek atamadığınız ne kadar çok giymediğiniz kıyafetiniz vardır. Atın onları, bekletmeyin! Aramanız gereken bir arkadaş, halletmeniz gereken devlet işi, atmanız gereken kağıt parçaları; atın hepsini bekletmeyin. Bir gün de uyanıp yıllardır zihninize gelip de ertelediğiniz şeyleri sonra değil de, şimdi yapın! Bir gün giyerim diyip de hiç giymediğiniz kazağı giymekle başlayın işe. Tamam kabul bunu yapınca belki Oskar’ı yine kazanamayacaksınız ama hayatınıza kendi ellerinizle en büyük ödülü vereceksiniz! Ya da seneye gerçekten “And The Oscar Goes To Turkey” olacak ...

1 yorum:

  1. Canım hayırlı olsun blogun.

    Yazını okuduğumda benim de hayatınma ilgili çok şeyi ertelediği daha sonra yapmak istediğim de kendim de enerji bulamadığımı eski tutkumun olmadığını fark ettim.=(

    Hayat gerçekten akıp gidiyor hızını yetişmek bazen zor. Ama rafa kaldırdıklarımı indirmeye karar verdim =).

    Çok öpüyorum seni
    svm

    YanıtlaSil